ASTIM NEDİR?



Astım, nefes borusunu, bir başka deyişle, hava yollarını – akciğerlere hava taşıyan küçük tüpleri – etkileyen bir durumdur. Astımlı biri, astımı tetikleyen bir şeyle temasa geçtiğinde, hava yollarının duvarları çevresindeki kas gerilerek hava yolu daralır.Hava yollarının yüzeyleri iltihaplanıp şişmeye başlar. Tüm bu tepkimeler hava yollarının daha daralıp tahriş olmasına neden olur ve astım belirtilerinin ortaya çıkmasına yol açar.



Astımın yaygın belirtileri şunlardır:


• Gece öksürme

• göğüste ıslık sesi ya da hırıltı

• nefes daralması

• göğüste daralma hissi.



Astıma neler neden olur?


Astım her yaşta başlayabilir. Astıma neyin neden olduğunu bilmek zordur, fakat şimdiye kadar bildiklerimize göre:

• astım kalıtım yoluyla geçebilir

• çağdaş yaşam tarzlarının – konut ve diyet değişiklikleri ve daha hijyenik bir ortam gibi – birçok yönleri astımın artmasına katkıda bulunmuş olabilir

• hamilelik sırasında sigara içilmesi çocuğun astım olma olasılığını arttırmaktadır

sigara içilen ortamlarda bulunulması astım olma olasılığını arttırmaktadır

• işyerinde tahriş edici maddeler bulunması bir kişinin astım olmasına yol açabilir

• çevre kirliliği astım belirtilerinin kötüleşmesine yol açabilir, ancak astıma neden olduğu kanıtlanmamıştır.



Astım belirtilerini başlatabilen (tetikleyebilen) şeyler nelerdir?


Tetikleyici, hava yollarını tahriş eden ve astım belirtilerinin görülmesine neden olan her şeydir. Herkesin astımı farklı olup büyük olasılıkla birkaç tetikleyici olur. Soğuk algınlığı ya da grip, tütün dumanı, egzersiz, ve çiçektozu, kürklü ya da tüylü hayvanlar ya da ev tozu akarları (house-dust mites) gibi şeylere duyulan alerjiler, yaygın tetikleyiciler arasındadır.



Astım yaşam tarzımı nasıl etkileyebilir?


Astım belirtilerinin kötüleşmesi nedeniyle bazı kişiler yaşam tarzlarında kısmi değişiklikler yapmak zorunda kalabilirler. Sizin astımınızı neyin tetiklediğini tam olarak saptamak zor olabilir. Bazen bu bağlantı, örneğin kedi ya da çiçektozu ile temasa geçtikten birkaç dakika içerisinde belirtileriniz başladığında, kolayca görülür.

Bazı kişilerde ise gecikmeli bir tepkime olur. Astım belirtilerinizi kötüleştiren tetikleyicilerden kaçınarak, ve astım ilaçlarınızı doğru kullanarak, gereksiz belirtileri azaltabilir ve normal yaşam tarzınızı keyifle yaşamaya devam edebilirsiniz.



Astım nasıl tedavi edilir?

Astımınızı kontrol altına almanızı sağlayacak bazı mükemmel tedavi şekilleri mevcuttur. Astım tedavilerinin çoğunu uygulamanın en etkili yöntemi, ilacın solunarak doğrudan akciğerlerinize girmesinin sağlanmasıdır. Bunun için çeşitli “inhaler” tipleri mevcut olup size en rahat geleni kullanmanız ve bunun doğru kullanılabilmesi önemlidir. Doktor ya da hemşireniz size en uygun aleti tavsiye edecek olup bunun doğru bir şekilde nasıl kullanılacağını göstermeleri gerekir.



Steroidleri kullanmam güvenli mi?


Birçok astımlı düşük dozlu bir steroidin solunmasını içeren bir önleyici kullanmaktadır. Akılda bulundurulması gereken bazı noktalar şunlardır:

• Astım tedavisinde kullanılan steroidler – vücudunuzda doğal olarak üretilen steroidlerin bir kopyası olan – kortikosteroidlerdir.

• Bunlar vücut geliştiriciler ve atletler tarafından kullanılan anabolik steroidlerden tamamen farklıdır.

• Solunum yoluyla alınan steroidler doğrudan hava yollarına gidip vücudun diğer kısımlarında emilimi çok az olur.

• Doktorunuz reçeteye olanaklı olduğunca en düşük dozu yazacaktır.

• Çocuklar özellikle gelişim açısından yakından izlenmelidir.

Bazı durumlarda, astım belirtileriniz şiddetli bir hal aldığı takdirde, doktorunuz size kısa süreli bir steroid tablet kürü verebilir. Bunlar çabuk ve güçlü bir şekilde etki göstererek iltihaplanmış hava yollarınızı rahatlatır. 3–14 gün arasında değişebilen kısa tablet kürleri, uzun dönemli yan etkilere neden olmayacaktır. Steroid tabletler, vücudun suçiçeğine karşı direncini azaltabildiğinden, bu tabletleri kullanırken suçiçeği ile bir temasınız olduğu takdirde doktorunuza başvurmalısınız.



Astımımı kontrol altına almak için neden tablet kullanamıyorum?


Astım tedavilerinin çoğunu uygulamanın en etkili yolu, ilacın solunum yoluyla alınarak doğrudan akciğerlerinize girmesinin sağlanmasıdır. Önleyici tedavilerin çoğu steroidler içerir ve bunların inhaler ile alınması, çok daha düşük dozda steroid kullanılabilmesi, ve solunum yoluyla alınan ilaç doğrudan hava yollarına, yani gereken yere gittiği için vücudun diğer kısımlarında emilimin çok az olması anlamına gelmektedir. Steroidler tablet şeklinde alındığında doz çok daha yüksek olur (bir steroid tablet, standart bir steroid inhaler aletinin bir püskürtmesindeki dozun 50 katını verir) ve bunun emiliminin çoğu yalnızca akciğerlerinizde değil, vücudun diğer kısımlarında olacaktır. Steroid tabletlerin düzenli olarak uzun süreler (aylar ya da yıllar) boyunca kullanılmasının, kırılgan kemikler (osteoporoz), kolayca bereler olması, diyabet, katarakt, açlık hissinin artması, yanma şeklinde göğüs ağrısı ve hazımsızlık gibi ciddi yan etkileri olabilir. Bütün bunlar insanın moralinin bozulmasına, ruh halinin inişli çıkışlı olmasına ya da yağlanma sonucu yüzünün şişip ablak bir suratın oluşmasına neden olabilir.


Belirtilerimin kötüleştiğini nasıl bileceğim?


Belirtileriniz kötüleşiyorsa, aşağıdakilerin tümünü ya da bir kısmını fark edebilirsiniz:

• giderek daha fazla rahatlatıcı tedavi gerekmesi

geceleri öksürme, hırıltı, nefes darlığı ya da göğüste daralma ile uyanma

• astım nedeniyle işe ara vermek zorunda kalma

• normal faaliyet ya da egzersizlerinize devam edemeyeceğinizi düşünme

Yukarıdakilerden herhangi biri söz konusu olduğu takdirde, astımınızın yeniden kontrol altına alınması için doktor ya da hemşirenize görünmelisiniz.



Bir kriz halinde ne yapmalısınız?

• Rahatlatıcı inhaler ilacını iki kez püskürtün

• Dik oturup dar giysilerinizi gevşetin

• Kriz sırasında hemen bir iyileşme görülmezse, beş dakika boyunca ya da belirtilerde düzelme oluncaya dek dakikada bir püskürtme uygulamaya devam edin

• Belirtilerinizde beş dakikada düzelme olmazsa – ya da kuşkudaysanız – ve özellikle:

Konuşamayacak kadar soluksuz ya da halsiz iseniz

Dudaklarınız mavi ise (morarmışsa)

Acele doktor çağırın ya da 112 numaralı telefonu arayın.

GASTROENTERİT (İSHAL) NEDİR?

Mide ve barsağın iltihaplarına verilen genel isim. Gastroenterite sebeb olan birçok amil bulunmasına rağmen, besin zehirlenmeleri şeklinde görülmesi daha sıktır. Sebepleri arasında alkolizm, sıtma, had karaciğer iltihabı, bazı yiyeceklere karşı hazım sistemi mukozasının aşırı hassas olması sayılabilir.

Bazı virüsler de gastroenterit tablosu ortaya çıkarabilir. Kimyasal maddelerden arsenik ve böcek zehirleri de sık olarak gastroenterit yaparlar. 

Besin zehirlenmelerinde en çok görülen mikroplar “stafilokok”, “salmonella” ve “clostridium” cinsi bakterilerdir. Karında bir rahatsızlık ve sıkıntı hissiyle başlayan gastroenteritte genellikle olaylar hızlı gelişir ve bulantı, kusma, ishal, karında kramplar, ateş yükselmesi takip eder. Kusma ve ishallerin şiddetli olması halinde kaybedilen su, vücudu şoka götürebilir. Ayrıca bazı ağır vakalarda kusmuk ve dışkıda kan görülebilir. 

Gastroenteritlerin bir çoğunda kusma ve ishal 2-4 günde sona erer ve hastada iyilik hali geri döner. Salmonella cinsi bakterilerden dolayı olanlarda belirtiler aylarca sürebilir. Hafif seyreden vak’alar evde istirahat ve basit tedbirler ile geçiştirilebilir. 

İlk saatlerde sadece bol su içmeli ve hiçbir şey yemeyerek sindirim sisteminin toparlanıp kendisine gelmesine yardım etmelidir. 

İshali önleyici basit bir ilaç alınabilir. Belirtilerde kısa sürede bir düzelme görülürse bisküvi, reçel, sulu çorbalar gibi muharriş olmayan (tahriş etmeyen) yiyecekler verilebilir. Çay, meyve suyu, kahve ve benzeri maddeler belirtileri yeniden uyandırabilir. Şiddetli karın ağrısıyla beraber dışkılamada kan olması, genel durumun bozulması ve kimyasal veya bitkisel bir zehirin alındığı bilinen durumlarda, en kısa zamanda bir hekime başvurmalıdır. 

Gereksiz yere ve şuursuz antibiyotik almak faydasız, hatta çok kere zararlı olmaktadır.

HEMOROİD (BASUR) NEDİR?



Hemoroid makat bölgesindeki damarların genişlemesidir, yani makat bölgesinin varisidir. Hemoroidin ana nedeni kabızlıktır ve kalıtımsal özellikte taşımaktadır. Hemoroid’li hastaların çoğunda uzun süren kabızlık vardır ve ailede birçok hemoroid’li şahıs bulunmaktadır. Hemoroid hastalığı toplumda çok yaygın görülmektedir. Kabızlık dışında uzun süre görülen ishaller de hemoroid nedeni olabilir. Daha ender olarak gebelikte kalça içi büyük tümörlerde, Rektum (kalın barsağın son bölümü) kanseri, Karaciğer siroz hastalığında (portal hipertansiyona bağlı) hemoroid gelişebilir.

Bazı meslek gruplarında uzun süre oturma veya ayakta kalmaya bağlı olarak da hemoroid gelişebilir.

Makat bölgesinde 3 ana toplardamar ağı mevcuttur. Bir tane solda, iki tane sağda Bunlara toplardamar yastıkları denir. Yukarıda saydığımız nedenlere bağlı bunlar genişler ve iç hemoroid’leri oluşturur.

Zamanla bunlar makat dışına sürüklenir ve dışkılama esnasında dışarı sarkar.




İÇ HEMOROİD DERECELERİ:

1.derece hemoroid: Makatın içinde olup ve dışarı çıkmayan memeler. Kanama dışında başka şikâyete neden olmayan memeler.

2.derece hemoroid: Dışkılama ve ıkınma esnasında dışarı çıkan ve kendiliğinden içeri giden memeler.

3.derece hemoroid: Dışkılama ve ıkınmakla dışarı çıkan ve sonra elle geri itilen memeler.

4.derece hemoroid: Geri itilmeyen ve devamlı makat dışında kalan memeler.

{gallery}clock{/gallery}

DIŞ HEMOROİDLER: makatın dışından çıkan memeler.




HEMOROİDİN YAPTIĞI ŞİKÂYETLER:

1-Makatta meme ve şişkinlik.

2-Kanama (en çok görülen şikâyettir)

3-Ağrı, genellikle hemoroid ağrı yapmaz, ama hemoroid memesi içinde kan pıhtılaşırsa aşırı ağrı olur buna TROMBOZE HEMOROİD denir.

4- Kaşıntı ve akıntı, genellikle 4. derece hemoridler de olur.



HEMOROİDİN KARIŞTIĞI HASTALIKLAR:
Anal fissür
Perianal fistül
Kondiloma
Apse
Polip
Kanser
Dermatit (alerji ve egzema)



HEMOROİDDEN KORUNMAK İÇİN


· Düzenli egzersiz yapılmalı

· Kabız kalmamaya özen gösterilmeli

· Düzenli tuvalet alışkanlığı edinilmeli

· Bol su içilmeli

Koyun Yetiştiriciliği

Uzun yıllardan beri eti, sütü, yapağısı ve derisi ile insanların en önemli ihtiyaçlarını karşılayan koyun, dünyanın her yerinde yetiştirildiği gibi ülkemizde de hemen her yerde yetiştirilmektedir.
Koyunculuk meraya dayalı bir hayvancılık kolu olduğundan koyunculuğun yapılabilmesinin ilk şartı meradır. Meralar çok sayıda bitki florasına sahip olmalı, hayvanların rahatça dolaşacağı şekilde düz ya da az eğimli olmalı, dik ve kayalık olmamalıdır. Meranın büyüklüğüne göre hayvan olmalı ve aşırı otlatma yapılmamalıdır.
Koyunlara verilecek kaba yemin tamamını veya büyük bir kısmını, kesif yem maddelerinin ise bir kısmını temin edebilecek, ekilip biçilebilen arazinin olması yetiştirici karlılığı için ikinci şarttır. Ayrıca tarlalarda hububat hasadından sonra kalan anızlarda da koyunlar otlatılarak meraların bir süre dinlenmesi sağlanacak, meralarda aşırı otlatma bir ölçüde de olsa önlenmiş olacaktır.

Koyunculuk yapabilmenin bir diğer şartı, yeterli kapasitede ağılın olmasıdır. Hayvan başına yeterli taban alanı ve havalandırması olmayan ağıllarda barındırılacak hayvanlar ne kadar iyi ırktan olurlarsa olsunlar ve ne kadar iyi beslenirlerse beslensinler beklenen verimi vermezler. Ağıllarda her koç için 1,5 – 2,0 metre kare, her koyun için kuzusu da dikkate alınarak 1,25 – 1,5 metre kare ve her toklu için 0,8 – 1,0 metre kare taban alanı gereklidir. Ağılın yüksekliği 200 başlık ağıllarda 3,0 – 3,5 metre, 500 başlık ağırlarda 3,5 – 4,0 metre olmalı ve her hayvan için 3,0 ve 4,0 metre küp hava hesap edilmelidir. Ağıllarda bulunacak pencereler taban alanının 1/12' si kadar olmalı, pencereler tavana doğru açılmalı ve geriye vasistaslı olmalıdır. Ayrıca tavanda havalandırma bacaları olmalıdır. Ağılların altları kolayca temizlenmeye elverişli olmalı, taban ve duvarlar bit, pire ve kene gibi dış parazitlerin kolayca yerleşmesine imkan vermemelidir. Ağılların kapıları hayvanların rahatça girip çıkacağı şekilde geniş ve çatal kapı olmalıdır.
Koyunculuğun yapabilmenin önemli şartlarından birisi de bakıcılardır. Çoban diye adlandırdığımız bakıcıların koyunu bilmesi, merayı tanıması ve otlatma teknikleri konularında yeterli bilgiye sahip olmaları gerekmektedir. Çobanların koyunun hangi saatlerde otlayacağını bilmesi ve merada otlatma saatlerini ona göre düzenlemesi, sıcak mevsimlerde öğlen saatlerinde sürüyü gölgeliklerde istirahata alması gereklidir.
Koyun Irkları
Günümüzde koyun verimlerinde ırklar arası farklar çoğalmış, bir ırk et verimi yönünden geliştirilirken, bir başka ırk süt verimi, döl verimi ya da yapağı verimi yönünden geliştirilmiştir. Ancak yine de koyunlarda en az iki verim özelliğinin bir arada olması arzu edilir. Koyunları verimlerine göre 3 grupta toplayabiliriz.
  • Etçi ırklar,
  • Sütçü ırklar,
  • Yapağıcı ırklar,
Bir işletmede yetiştirilecek koyun ırkı seçilirken şu hususları dikkate almak gereklidir;
  • Çevre şartlarının yetiştirilecek koyun ırkına uygunluğu
  • Koyun ürünlerine talep durumu ve talep edilen ürüne verilen fiyatın, giderleri karşılama potansiyeli
  • Yetiştirilecek materyalin temin kolaylığı ve fiyatı
  • Yetiştiriciliği yapılacak ırkın beklentileri cevap verme durumu
Yerli koyun ırklarımız verim yönünden kültür koyun ırklarına göre daha düşük seviyededir. Ancak çevreye uyum ve damızlık temini yönünden kültür ırklarına tercih edilmektedir. Bu nedenle saf kültür ırkı koyunlar getirmek yerine yerli ırklarımızın melezleme yoluyla veya seleksiyonla verimlerini artırmaya çalışmak çoğu zaman tercih edilmektedir. Yurdumuzda koyunların belirli yönde verim özellikleri gelişmediğinden sınıflandırmayı kuyruk yapılarına göre yapmak daha uygundur. Koyunlarımız kuyruk yapılarına göre 2 grupta toplanabilir.

Yağlı kuyruklu olanlar;
  • Akkaraman Koyunu
  • Morkaraman Koyunu
  • Dağlıç Koyunu
  • İvesi Koyunu
İnce ve uzun kuyruklu olanlar;
  • Kıvırcık Koyunu
  • Karayaka Koyunu
  • Sakız Koyunu
  • Merinos Koyunu
Yetiştirme Sistemleri
Koyun yetiştiricileri genel olarak 4 gruba ayrılırlar.
  • Mera koyunculuğu yapanlar,
  • Çiftlik koyunculuğu yapanlar,
  • Koyun besiciliği yapanlar,
  • Damızlık yetiştiriciliği yapanlar.
Koyunculuğumuzun % 90' ı meraya dayalıdır. Kışın kar meraları kapamadıkça veya şiddetli yağmur ve fırtına olmadıkça koyunlar, besin ihtiyaçlarını meradan temin ederler. Kârlı bir koyunculuk meralardan azami faydalanma ile olur. Sağlıklı bir yetiştirme içinde meralar gereklidir. Ağılda kapalı ortamda ancak kısa süreli kasaplık koyun besisi yapılmalıdır. Meranın büyüklüğü, flora zenginliği ve kalitesi sürü büyüklüğünün tespitinde başrolü oynar. İyi meralarda kuzu besisi de yapılır.
Çiftlik koyunculuğunda sürüler küçüktür. Sürü büyüklüğü yem hammaddeleri ve kaba yem üretimi ile sınırlıdır. Koyunlar otlamayı nadas alanlarında ve anızlarda yaparlar. Yılın büyük bölümünde hayvanları yemlemek gerekir.
Koyun besiciliği büyük ölçüde yem üretimine bağlı olduğundan yemin kolay temin edildiği ve ucuz olduğu bölgelerde yapılmaktadır. Besiciler mera koyunculuğu yapan işletmelerden satın aldıkları koyun ve kuzuları besiye alırlar, yemi ise genellikle kendi imkanlarıyla yapmaya çalışırlar.
Damızlık işletmeleri özel damızlık yetiştiren işletmelerdir. Koyun yetiştiricileri kendi şartlarına göre hangi yetiştirme sisteminin uygun olduğuna, buna göre hangi yetiştirme sistemini uygulayacağına kendisi karar vermelidir.

Koyun Yetiştirme Metodları
Koyun yetiştirmede 2 metod uygulanır.
  • Saf yetiştirme,
  • Melezleme.
Saf yetiştirme; aynı ırkın geliştirilmesi ve ırk özelliklerinin artırılması için yapılır. Örneğin iyi vasıflı Akkaraman koyunlar çiftleştirilerek iyi vasıflı Akkaraman döller elde edilir. Saf yetiştirmede ana-baba bir döller arasında çiftleştirme uzun süre devam ettirilirse kan yakınlığı doğar. Kan yakınlığının üstün vasıflı hayvanların döllerinin elde devamlı tutulması ve dışarıdan damızlık teminine ihtiyaç duyulmaması gibi avantajlarının yanında ileri derecede kan yakınlığında ölü ve sakat doğumların artması gibi mahsurları da vardır. Saf yetiştirmede kan yakınlığını önlemek için 4-5 yılda bir aynı ırktaki bir başka sürüden koçlar alınarak kan tazelemesi yapılmalıdır.
Melezleme; iki ayrı ırkın çiftleştirilerek ya yeni bir ırk geliştirmek, ya da üstün verimli ırkın özelliklerini düşük verimli ırka aktarmak suretiyle yapılır. Örneğin Merinos koçlar ile Akkaraman koyunlar çiftleştirilerek melez yavrular elde edilir. Bu melez yavrular yeniden Merinos koça verilerek merinosların et ve yapağı verimleri melez yavrulara aktarılmış olunur.
Sürü Büyüklüğü
Yetiştiriciler mera kapasitesi, kaba ve kesif yem temini, ağıl kapasitesi, yetiştireceği koyunun ırkı ve çoban gibi faktörleri dikkate alarak elde tutacakları sürünün büyüklüğünü hesap etmelidirler.
Damızlık Seçimi
Damızlık seçiminde şu hususları göz önünde bulundurmak gereklidir.
  • Damızlık seçerken tek bir verim yönünden değil, birden fazla verim yönünden seçim yapılmalıdır. Örneğin sadece et verimi veya sadece yapağı verimi değil, et ve yapağı verimi yönünden üstün ırklar damızlık olarak seçilmelidir. Yani hayvanlar kombine verimli olmalıdırlar.
  • Seçilen damızlıklar bölgenin; iklim, mera, ağıl, bakım ve besleme şartlarına uygun olmalıdırlar veya bu şartlara uyacak özellikte olmalıdırlar.
  • Hayvanlar sağlıklı ve döl verme kabiliyetinde olmalıdırlar.
  • Damızlık seçiminde hayvanların yaşı da dikkate alınmalıdır. 6 aylıktan küçük hayvanlarda genel ırk özellikleri tam belli olmadığından 6 aylıktan küçük hayvanlar damızlık olarak seçilmemelidir. Koçların 5-6 yaşından, koyunların ise 7 yaşından sonra verim özellikleri azaldığından yaşlı hayvanlarda damızlık olarak seçilmemelidir.
  • Damızlıklar damızlık yetiştiren işletmelerden veya iyi damızlıklar kullandığı bilinen işletmelerden seçilmelidirler.
  • Damızlık seçilecek hayvanların koruyucu aşılamaları ve paraziter ilaçlamaları zamanında yapılmış olmalıdır.

Damızlık Koçların Seçimi
Damızlık olarak seçilecek koçlarda erkeklik organları gelişmiş olmalı, koçlar tek testisli olmamalıdır. Koçlar kendi ırkının özelliklerini tam göstermelidir. Ayaklar yere düzgün basmalı, sağlıklı ve güçlü olmalıdırlar. Yapağı verimleri yüksek olmalı, yapağıda alacalıklar olmamalıdır. Koçların sperma muayeneleri yaptırılarak sperma özellikleri iyi olanlar seçilmelidir.
Damızlık Koyunların Seçimi
Koyunlarda koçlar gibi ırk özelliklerini tam göstermelidirler. Hayvanlar sağlıklı olmalı ve sürüye uyum sağlamalıdırlar. Daha önce doğum yapmış koyunlar ve ikiz eşi olan koyunlar tercih edilmelidir.
Damızlık Kuzuların Seçimi
Damızlık seçilecek kuzularda kemik yapısı gelişmeye müsait olmalı, kuyruk çok büyük ve sarkık olmamalı, yapağısı bir örnek olmalıdır. Cılız ve kavruk kalmış kuzular damızlık olarak seçilmemelidir.
İşletmede Yapılacak İşler
Bir koyunculuk işletmesinin kâr edebilmesi için belirli aylarda ve belirli mevsimlerde yapılması gereken işleri vardır. Bu işler zamanında ve bilinçli olarak yapılmazsa ilerde telafisi çok zor durumlarla karşılaşılır ve işletme büyük zararlara uğrayabilir. İşlerin zamanında planlanmaması ve yapılmaması sonucu elde edeceğimiz ürünler azalır, kâr oranı düşer hatta bir salgın hastalıkta bütün sürünün elden çıkması dahi mümkündür. Koyunculuk işletmelerinde yapılması gereken işleri şu şekilde sıralayabiliriz.
  • Koç katımı
  • Doğum
  • Kırkım
  • Sağım
  • Yem stoklanması
  • Aşılama ve paraziter mücadele
  • Ağılların temizliği
Sıfat İşleri-Koç Katımı
Yurdumuzda bazı koyun ırkları bazı bölgelerde yılın bütün mevsimlerinde kızgınlık göstermelerine rağmen yerli koyunlarımız genel olarak ilkbaharda ve sonbaharda olmak üzere yılda 2 kez kızgınlık gösterirler. Ancak sonbahar kızgınlığı ilkbahar kızgınlığından daha etkindir. Zaten iklim, bakım ve besleme şartları da dikkate alınarak koç katımı genellikle sonbaharda yapılarak kuzuların ilkbaharda doğmaları tercih edilmektedir. Yerli ırklarımız ilk sıfata 1.5 yaşında verilirler. Sıfat mevsimi Bölgesel farklılıklara göre değişmekle beraber genellikle Ekim-Kasım aylarıdır. Sıfat tabi aşım veya Suni tohumlama yolu ile olur.
Tabi aşımda koçlar serbest aşım yapıyorlarsa sürüde 30-35 baş koyun için 1 baş koç bulundurulur. Elde aşım yaptırılıyorsa 50-60 baş koyun için 1 baş koç yeterlidir. Suni tohumlama yapılıyorsa günlük alınan 1 doz sperma 4-5 baş koyun için yeterlidir ki buna göre sürüdeki 150-200 baş koyun için bir baş koç kafi gelir. Elde sıfat veya suni tohumlama yaptırılıyorsa kızgınlığa gelen koyunlar iyi seçilmeli ve sıfat tarihi kaydedilmelidir. Koçlar günde 2'den fazla koyuna aşım yaptırılmamalıdır.
Koyunlarda kızgınlık 24-36 saat sürer. Kızgınlık sabah saatlerinde fazladır. Öğlen saatlerinde azalır, akşam saatlerinde ise çok zayıf olur. Bu nedenle aşım sabah saatlerinde yaptırılmalıdır. Gebe kalmayan koyunlar 17-18 gün sonra yeniden kızgınlık gösterirler ve yeniden koça verilmelidirler. Koç katımı 4-6 hafta arasında olmalıdır. Bu süre ne kadar kısaltılırsa doğacak kuzuların yaş farkları o kadar azalır, kuzuların büyüklükleri birbirine yakın olur, beslenme güçlükleri azalır ve işçilik en aza iner. Koyunlarda gebelik oranı ırklara göre değişmekle beraber genel olarak yüksektir ve % 80-90 civarındadır. Kültür ırkı koyunlarda ikizlik oranı yüksek olmasına karşın yerli ırk koyunlarımızda ikizlik oranı % 10-15 kadardır. Döl verimini artırmak için iki yıl üst üste döl tutmayan koyunlar damızlıkta kullanılmamalı, sıfat döneminde mera dönüşü koyunlara ek yemleme yapılmalıdır. Koçlar sıfat süresince meraya gönderilmemeli, ağılda yemlenmelidir. Koçlara enerji bakımından zengin yemlerin verilmesi de döl verimini olumlu yönde etkiler.
Gebelik Dönemi
Koyunlarda gebelik süresi 148-152 gün olup, ortalama 5 ay kabul edilir. Gebelik süresince ve özellikle gebeliğin 4. - 5. aylarında koyunlara iyi kaliteli kuru ot, kuru yonca gibi kaba yemlerle iyi kaliteli kesif yem verilmelidir. Gebelik döneminde hayvanları nakletmek, altı ıslak ve üstü akan ağıllarda barındırmak, donmuş, küflü ve bozulmuş gıdalarla beslemek, aç bırakmak veya yeterli yem vermemek, çok soğuk suları içirmek, vurma, çarpma ve sıkışma gibi kazalara uğratmak ve bazı hastalıklar yavru atmalar sebep olur.
Doğum ve Doğum Sonrası Dönem
Doğum yapacak koyunlar ayrı doğum bölmelerine alınmalıdırlar. Doğum bölmeleri sıcak, aydınlık, geniş, temiz ve kuru olmalı, hava cereyanı olmamalıdır. Koyunlar doğumu çok kolay yaparlar. Doğum sancıları başladıktan sonra 1-2 saat içinde doğum olur. Koyunlarda doğuma müdahale ancak yavrunun ayağının katlanması, başın karın boşluğuna düşmesi gibi anormal durumlarda yapılır. Yavrusunu almayan koyunların kuzularının ağız ve burunları temizlenerek ve üzerlerine bir miktar tuz serpilerek anaları tarafından yalanmaları sağlanmalıdır. Buna rağmen anaları kuzuları ile ilgilenmiyorsa kuzular iyice silinerek veya saç kurutma makinası kullanılarak iyice kurutulmalıdırlar. Doğuran koyunların yavru zarları denilen eşleri 1-2 saat içinde atılır. Atılan bu eşler hemen dışarı alınmalı ve mümkünse gömülmelidir. Zira koyunlarda diğer hayvanlar gibi eşlerini yiyebilirler. Doğuran koyunlara 2-3 gün yem çorbaları, kepek çorbaları veya yumuşak kuru otlar verilmelidir. Doğumdan sonra kuzular analarından süt emmeye alıştırılmalıdırlar. Anası sütsüz veya ölmüş olan kuzular, kuzusu ölmüş veya fazla sütlü koyunlara emiştirilerek onlara alıştırılmalıdırlar. Doğan bütün kuzulara mutlaka ağız sütü içirilmelidir. Kuzuların önlerine 6-7 günlük olduktan sonra iyi kaliteli kuru yonca ve kuzu yemi konularak yemeye de alıştırılmalıdırlar. Kuzular 80-90 gün süreyle analarını emerler. Doğan kuzular bir doğum defterine kaydedilerek kulaklarına numara takılmalıdır. Bu numara ile hem kuzunun anasını bulmak hem de gelişimini takip etmek kolay olur.

Kış Bakım ve Beslemesi
  • Koyunlar kışın ağılda barındırılır. Ağıllar aydınlık ve havadar olmalıdır. Ağılda her koyun için ortalama 1,25 – 1,5 metre kare yer hesaplanmalıdır. Ağılların ısısı kışın 8 oC' den az, yazın 15 oC'den çok olmamalıdır.
  • Ağılların duvarları her sene badana edilmeli, tabanı ise her sene temizlenmelidir.
  • Ağıllarda ilkbaharda ve sonbaharda bit, pire, kene ve diğer haşeratlara karşı ilaçlama yapılmalıdır.
  • Ağılların çatısı akmamalı ve tabanı su çekmemelidir.
  • Ağılda bulunan yemlikler kolayca temizlenebilir mümkünse duvarlarda ve sabit olmalıdır. Yemliklere kesif yem ve otlar rahatça konulabilmeli ve artıklar kolayca temizlenebilmelidir.
  • Kışın koyunlara kaba yem olarak kuru ot, kuru yonca, yulaf, arpa ve buğday hasılı verilebilir. Kesif yem olarak; arpa kırması, buğday kırması, yulaf kırması, mısır, çeşitli değirmen artıkları, çeşitli küspeler ve konsantre yem verilebilir.
  • Hayvan başına verilecek yem miktarları günde 2 öğüne bölünerek sabah ve akşam verilmelidir.
  • Gebe hayvanlarda yem miktarlarını biraz artırmak gereklidir.
  • Hayvanlara verilen yemler bozulmuş ve küflenmiş olmamalıdır.
  • Koyunlarda ani yem değişikliği yapılmamalıdır. En az bir haftalık alıştırma süresi sonunda yeni yeme geçilmelidir.
  • Yemler her gün aynı saatlerde verilmeli, yem saati mümkün olduğunca değiştirilmemelidir.
  • Yem vermeden önce artık yemler alınmalı ve yemlikler temizlenmelidir.
  • Hayvanlar büyüklüklerine göre gruplara ayrılarak yemlenmelidirler.
  • Kış döneminde koyunlar günde iki kez de sulanmalıdır.
  • Hayvanların önünde kaya tuzu veya yalama taşları da bulundurulmalıdır.
  • Bunlar sağlanamıyorsa haftada en az bir kez tuz verilmelidir.
Yaz Bakım ve Beslemesi
  • Koyunlar ağıldaki kış beslemesinden meraya geçerken ani yem değişikliği yapılmamalıdır. İlkbaharda kuru yemden yaş yeme geçerken, sonbaharda yaş yemden kuru yeme geçerken geçişler yavaş yavaş yapılmalı, yemin biri azaltılırken diğeri çoğaltılarak en az bir haftalık bir sürede geçiş yapılmalıdır. Bu geçişin kontrollü yapılamadığı mera dönemi olan anız zamanında hayvanlar mutlaka Enterotoksemi aşısı ile aşılanmalıdır.
  • Yazın hayvanlar merada otlatılmalıdır. İlkbaharda hayvanları sabah erken kırağılı saatlerde ve kırağılı günlerde meraya çıkarmamalı, kırağının kalkması beklenilmeli veya o gün meraya gönderilmemelidir. Kırağılı günlerde hayvanlara bir miktar kuru ot verildikten sonra meraya çıkarmak daha iyi olur.
  • Çok sıcak havalarda özellikle öğlen saatlerinde koyunlar gölgeliklerde dinlendirilmelidir.
  • Koyunlar cüsselerine, yedikleri yemin miktarına ve cinsine, mevsimlere ve hava sıcaklığına bağlı olarak günde 2-5 litre su içerler. Bu su günde 2 defada verilmelidir. Hayvanlara verilecek su temiz kaynak veya çeşme suyu olmalıdır. Sulama yalaklarda yapılıyorsa yalaklar sık sık yıkanarak yosun tutması önlenmelidir. Hayvanları durgun gölet veya bataklık sularında sulamak paraziter hastalıkların bulaşmasına ve yayılmasına sebep olur.
  • Koyunların gündüz dinlendikleri gölgeliklerine ve gece barındıkları ağıllarına kaya tuzları veya yalama taşları konularak tuz ihtiyaçları karşılanmalıdır.
  • Koyunlar meralardaki her türlü otları yerler. Ancak zehirli otları ayırt etme içgüdüleri de vardır.
Kırkım
Yurdumuzda koyunlar genellikle Mayıs-Haziran ayı içerisinde kırkılırlar. Kırkımın başlama zamanı yün yağının erimeye ve yapağının kabarmaya başladığı zamandır. Kırkılacak hayvanlar bir gün önceden aç bırakılmalıdır. Kırkım yeri aydınlık, temiz ve geniş olmalı, rüzgar almamalıdır. Kırkıma önce koçlardan başlanmalıdır. Toklular ve kuzular daha sonra kırkılmalıdır.
En sona doğum yapmış koyunlar bırakılır. Kırkılan yapağılar koç, koyun, toklu ve kuzu yapağıları olmak üzere ayrı ayrı çuvallara konulmalıdır. Yapağılar rutubetsiz, aydınlık ve havadar depolarda muhafaza edilmelidir. Yapağı konulan depolarda fare ve güve mücadelesi de yapılmalıdır.
Sağım
Koyunlarda sağım kuzular sütten kesildikten sonra başlar ve 3-5 ay devam eder. Koyunlar sabah erken ve öğleden sonra olmak üzere günde iki defa sağılabilirler. İyi bir sağımcı 1-2 dakikada içinde bir koyunu sağabilir. Koyunun meraya çabuk çıkması için sağımın çabuk bitirilmesi gerekir. Koyunlar bir kişi tarafından tutulursa sağım hızlandırılır. Koyunlarda sağım makinesi ile de sağım yapılmaktadır. Büyük sürülerde makinalı sağım tercih edilmelidir.
Aşılama ve İlaçlama
Koyunculukta hayatın belirli dönemlerinde yapılan aşılamalar yanında yılda bir veya iki defa yapılan aşılamalarda vardır. Paraziter ilaçlama ise yılın muhtelif zamanlarında bölgesel ve mevsimsel faktörlere bağlı olarak yapılabilmektedir. Bu çerçevede bölgesel bazda değişkenlik gösteren yıllık aşılma ve ilaçlama takvimi; veteriner hekiminizle beraber oluşturulmalıdır.
Ayrıca sürüdeki çoban köpekleri her yıl iç paraziter ilaçlaması yapılarak, kuduz aşısı ile aşılanmalıdır.
Ağılların Temizliği
Koyunlar kışın ağıllarda barındırılır. Kış süresince ağılların tabanında biriken gübreler her yıl temizlenmelidir. Hayvanlar ilkbaharda meraya çıktıklarında ağıllardaki gübrelerde iyice kurumadan ağıllardan çıkarılmalı, taban, tavan ve duvarlar süpürülerek temizlenmeli ve ağıllarda da paraziter mücadele yapılmalıdır. Yaz döneminde koyunlar ağıllara alınmazlar ve açık avlularda yatırılırlar. Hayvanların yattıkları avlular sık sık süpürülerek buralarda gübre birikmesi önlenir. Avlularda belirli aralıklarla ilaçlanarak bit, pire, kene ve sinek gibi haşerelerle mücadele edilir. Hayvanlarda dış parazitlere karşı ilaçlamanın yapıldığı gün mutlaka ağıl ve avlularda ilaçlanmalıdır. Sonbaharda hayvanlar ağıla alınmadan önce ağılların tavan, taban ve duvarları yine süpürülerek temizlenmelidir.

Keçi Yetiştiriciliği

Keçiler fiyatı yüksek olmayan kaba yemlerden kolayca yararlanan bakım ve beslenmeleri kolay, süt ve et verimiyle çiftçilerimizin gelir kaynağı olan hayvanlarımızdır. Bu hayvanlar gerek et, gerek süt, gerekse kıl ve tiftik üretiminde yetiştiricilerimize gelir sağlayarak ülkemiz ve aile ekonomisine katkıda bulunmaktadırlar.
Yıllardan beri Türkiye keçi varlığında dikkat çeken bir azalma olmakla beraber, son dönemlerde hayvansal üretim içerisinde keçi yetiştiriciliğine ilginin arttığı gözlemlenmektedir. Ülkemizde yetiştirilen sayıları değişiklik gösteren farklı bölgelere uyum sağlamış yerli keçi ırklarımız bulunmaktadır.
KEÇİ IRKLARI:
  • Kıl Keçisi
  • Ankara Keçisi
  • Kilis Keçisi
  • Honam Keçisi
  • Norduz Keçisi
KEÇİLERİNİN BESLENMESİ
Süt keçilerin beslenmesinde, kritik sayılan başlıca üç dönem vardır. Bunlar sırasıyla,
  • Teke katımı ya da çiftleşme dönemi,
  • Gebeliğin son 1-1,5 ayı,
  • Oğlaklamayla başlayan süt döneminin ilk iki ayıdır.
Bu dönemlerde süt keçilerine verilecek yemlerin miktar ve niteliği, verimliliği etkiler.

Teke katımı döneminde dişilerin beslenmesi;
Teke katımı zamanında, daha kaliteli bir beslemenin uygulanmasında birçok yarar vardır. Bu yararlar arasında sırasıyla; keçilerin tekeye gelme süresinin kısaltılması (aşımların toplulaştırılması), ikizliğin artırılması, gebe kalma oranını yükseltilmesi ve gebeliği başarıyla sürdürülmesi sayılabilir. Buna aşım ya da katım dönemi beslemesi adı verilir.
Teke katım dönemi beslemesi yaklaşık 4-6 haftalık bir süreyi kapsar. Bu süre içinde süt keçilerine 1-1.5 kg’a kadar kuru ot ve 250-300 gr. arpaya eşdeğer karma yem verilebilir. Ancak, keçiler dışarıda otluyorsa, ayrıca kuru ot vermeye gerek yoktur, yalnız karma yem verilir.
Tekelerin Beslenmesi
Aşım döneminde tekenin beslenmesine de özen gösterilmelidir. Tekelere verilecek karma yem, sperma verimini ve kalitesini artırır ve aşım kabiliyetlerini artırır.
Tekelerin beslenmesine, aşım döneminden önce başlanarak verilen toplam yem %10-15 düzeyinde artırılır. Bu düzey aşım dönemi boyunca hatta aşımdan sonra 4-5 hafta daha sürdürülür.
Teke katım döneminde, serbest olarak yedirilen kaliteli kuru ot yanında teke başına günde 300-500 g tahıl karışımı yem verilir.
Teke katım döneminde, keçi ve tekelerin mineral madde ihtiyaçlarını karşılamak için yalama taşından yararlanılmalıdır.
Gebeliğin Son Dönemi Beslemesi
Gebe keçilerde gebeliğin son 1,5 ayı oğlağın ana karnında en hızlı büyüdüğü ve memenin giderek geliştiği döneme rastlar. Bu dönemde dengeli ve yeterli beslenen anaç keçilerin oğlakları iri doğar ve memenin süt üretme gücü uyarılır. Ayrıca ananın güçlü kılınması ikiz doğurma olasılığı yüksek süt keçilerinde önem kazanır.
Gebeliğin son döneminde yem tüketimi azalır. Bununla birlikte, karma yem içeriğinin protein, enerji ve mineral yoğunluğu artırılmalıdır. Enerji düzeyi, karma yemdeki buğdaygil dane yemin yüzdesini yükselterek artırılmalıdır. Diğer yandan kalsiyum düzeyi artırılır ancak süt humması riskini azaltmak için gebeliğin son iki haftasında düşürülmelidir.
Sütçü keçi başına verilecek karma yem miktarı, 40-50 kg’lık keçiler için gebeliğin ilerleyen dönemlerinde 200 g dan başlayarak 600-700 g kadar yükseltilebilir. Kaliteli kuru ot miktarı 0.5 ile 0.8 kg arasında değişebilir.
Süt Veriminin İlk Döneminde Besleme
Süt keçilerinde süt veriminin en yüksek olduğu dönem, oğlaklamadan sonraki ilk 6-8 haftalık dönemdir. Bu dönemde en yüksek düzeyde süt elde etme bununla birlikte anayı sağlıklı tutmak için dengeli ve yeterli bir besleme düzeni gereklidir. Ananın süt miktarının yeterli olması aynı zamanda süt emen oğlakların hızlı gelişmesi açısından da önemlidir.
Sağmal keçiler için iki seçenekli süt karma yemiyle besleme sistemi uygulanabilir;
  • Sağmal keçiler, süt verimlerine göre gruplandırılır. Süt yemi karması sağım sonrası verilmesi tercih edilmelidir.
  • Her bir sağmal keçi, süt verimine göre yemlenebilir. Ancak bu uygulama, çok yüksek verimli keçiler için geçerlidir.
Üretilen her litre süt için, kuru otun dışında 400-600 g süt yemi karması hesaplanır. Süt yemi karması, %16 ham protein ve ortalama 700 kcal net enerji içermelidir.
Yem fabrikalarından alınacak süt yemi dışında, yetiştiricilerin kendileri de karma yem hazırlayabilirler. Örneğin bir litre süt için keçilere (350 g arpa + 100 g pamuk tohumu küspesi) ya da (250 g arpa +100 pamuk tohumu küspesi + 100 g mısır) karışımından oluşan karma yem hazırlanabilir.
Sağmal dönemde, keçilere verilecek karma yemin protein, vitamin ve mineral düzeyi kadar enerji içeriği ve düzeyi de önemlidir. Enerji kaynağı büyük ölçüde tahıllardan karşılanmalıdır.
Keçilerinin Beslenmesinde Temel İlkeler
  • Keçiler, sığır ve koyunlardan farklı olarak ağaç yaprakları ve dallarından yem olarak yararlanabilirler.
  • Kaba yemler, genellikle hayvanların yaşama gereksinimlerini karşılamada kullanılmalıdır. Yeşil yemin ve otlağın bulunmadığı dönemlerde keçilere kuru ot ve kuru yonca verilmelidir. Keçilerin kaba yem ihtiyacı şeker pancarı posasından da karşılanabilir.
  • Havuç, şalgam gibi kök ve yumru yemler de keçi beslemede kullanılabilir. Ancak bunlar iştaha göre değil sınırlı verilmelidir.
  • Süt keçilerinin beslenmesinde genellikle sağmal dönemde yeşil silo yemlerinden yararlanılabilir. Verilecek silo yemi miktarı, keçilerin günlük kuru madde ihtiyacının %40-60’ını karşılayacak düzeyde olmalıdır. Silo yemleri, sağımdan 3-4 saat önce yedirilmelidir. Günlük silaj miktarı 1-3 kg kadar olabilir.
  • Yüksek süt verimli keçilerin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmek için kaba yemlerin karma yemlerle desteklenmesi zorunludur.
  • Keçilere verilecek karma yemin enerjisi, mısır ve buğdaygil dane yemler ve bunların değirmencilik artıklarından, protein ihtiyacı pamuk, ayçiçeği gibi yağlı tohum küspelerinden karşılanmalıdır.

Keçilerin Otlatılması
Türkiye'de, az sayıda yetiştirilen süt tipi keçilerin dışında kıl keçilerin yaşama ve verim payı ihtiyaçları çoğunlukla meradan karşılanır. Keçi meraların ağırlığını da orman meraları oluşturur. Denetimli ve bir örnek otlatma yapılarak, hem orman meralarının aşırı tahribatı engellenebilir hem de keçilerin gereksinimleri daha yüksek düzeyde karşılanabilir.
Denetimli ve bir örnek otlatma için aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir;
  • Sürü büyüklüğü 100-150 baş keçiyi aşmamalıdır.
  • Sürü meraya en çok 100 m. genişlikte ve 50 m derinlikte bir örnek bir şekilde dağıtılmalıdır.
  • Keçiler dakikada 4-5 m yol alacak bir hızda yürütülmelidir. Çoban sürünün önünde yürümelidir. Olası ise bir yardımcısı olmalıdır.
  • Koruma amacıyla 80-100 baş keçiye bir köpek hesaplanmalıdır.
  • Geniş alanlı meralarda otlatmaya meranın bir kenarından başlanmalı, 150-200 m genişlikte bir şerit sonuna kadar otlatılmalı, sona ulaşıldığında geri dönülerek şerit bir kez daha otlatılmalıdır.
  • Engebeli meralarda otlatmaya eteklerden ve yemin en iyi geliştiği yerden başlanmalı, keçiler daha sonra yukarıya doğru yavaş yavaş tırmandırılmalıdır.
  • İlkbahar ve sonbahar aylarında hayvanlar tam gün olarak otlayabilirler. Ancak keçiler yazın sıcaktan dolayı öğle sırasında otlamayı sevmezler ve meradan yeterince yararlanamazlar. Bu nedenden dolayı gündüzün gölgeliklerde dinlendirilmeli, akşamüzeri meraya çıkarılmalı ve otlatma gece sürdürülmelidir. İlkbaharda ve sonbaharda, sabah saatlerinde kırağıya dikkat etmeli, kırağı çözüldükten sonra meraya sokulmalıdır.
KEÇİLERDE BAKIM-YÖNETİM
Teke Katımı
Tekenin, kızgınlık gösteren keçilerle çiftleştirilmesi olayına aşım ya da teke katımı denir. Teke katımı, Türkiye’de genellikle günlerin kısalmaya başladığı ve kızgınlığın en çok görüldüğü sonbahar mevsiminde olur. Çünkü diğer mevsimlerde kızgınlık ya hiç görülmez ya da çok belirsiz geçer.
Teke Katımı Yöntemleri
Keçilerde aşım, rastgele, sınıf usulü ya da elde aşım diye anılan yöntemler ile yapılabilir.
Rastgele (Serbest) Aşım
Rastgele aşım, yetiştirmenin çok ilkel olduğu büyük keçi sürülerinde uygulanan bir aşım yöntemidir. Keçi sürüsüne yetecek sayıda teke, ya sürekli olarak ya da aşım mevsiminde sürüde bırakılır ve her teke, tümüyle kendi içgüdüsüne göre rastgele istediği kızgın keçiyle çiftleşir. Teke başına öngörülebilecek keçi sayısı 30-35’dir.
Sınıf Usulü Aşım
Sınıf usulü aşım, rastgele aşıma göre biraz daha gelişmiş bir teke katımı yöntemidir. Bu yöntemde verim düzeylerine göre oluşturulacak keçi gruplarına uygun özellikte bir ya da birden çok teke katılır. Yöntemde aşım tümüyle rastgele olmayıp, biraz daha sınırlanmıştır. Doğan oğlakların ana ve babaları ancak her gruba bir baş teke verilmişse belli olur. Rastgele aşım yönteminden daha uygun olan bu yöntemde, teke başına 40-60 baş keçi hesabına göre planlama yapılabilir.
Elde Aşım
Elde aşım, soy kütüklü yetiştirme yapan keçicilik işletmelerinde uygulanır. Önceden hazırlanan bir aşım planına göre seçilmiş tekelerin sürüdeki kızgın keçiler ile çiftleşmeleri sağlanır. Kızgınlık gösteren keçiler, arama tekeleriyle saptanır. Keçilerde kızgınlık belirtilerini gözlemek koyunlardan daha kolaydır. Çünkü kızgınlıklar daha belirgindir. Kızgınlığın saptanması ve aşım işlemi sabah ve akşama yakın saatlerde yapılır. Elde aşım, en iyi teke katım yöntemidir. Soy takibi olanağı ile birlikte tekelerin daha iyi kullanımını sağlar. Teke başına öngörülecek keçi sayısı 90’a kadar çıkabilir.
Gebelik
Keçilerde, kızgınlığın normal döngü süresi, sonunda yinelenmeyişi, gebeliğin ilk belirtisi olarak kabul edilebilir. Gebeliğin sonuna doğru daha da belirginleşmek üzere, karın yavaş yavaş büyür ve memeler giderek gelişir. Sağrı kasları, döl yatağının (rahim, uterusun) ağırlaşıp sarkmasıyla içeri çöker. Sağrı kemikleri belirgin bir durum alır. Meme başları sıkıldığında koyu, yapışkan bir sıvı gelir. Gebe keçilerde görülen başlıca davranış değişiklikleri, yem yeme isteğinin artması, kimi hayvanlarda yem seçme alışkanlığının oluşması, tekeyi yaklaştırmama ve genel sakinleşme olarak sıralanabilir.
Bu nedenle, gebe keçilerin bakım ve beslenmelerine daha çok özen gösterilmelidir. Keçilerde gebelik süresi, 144 gün ile 157 gün arasındadır. Ortalama 5 ay kabul edilir.
Oğlaklama
Doğum olayı, kimi doğum denetimi altında ve üç aşamada gerçekleşir;
1- Hazırlık aşaması
2- Yavrunun dışarıya çıkartılması
3- Sonun(Plasenta) atılması.
Ters geliş ve pozisyonlara bağlı durumlarda ise yardım özen gerektirir. Son aşamada “son” adı verilen yavru zarlarının döl yatağını terk etmesi, genellikle 5-6 saat sonra olur. Yeni doğuran keçiler bu zarları çoğu kez ya kısmen ya da tümüyle yerler. Keçilerde seyrek de olsa yavru zarlarının döl yatağı içinde kalması söz konusu olabilir.
Oğlak Büyütme
Doğal (Analı ) Büyütme
Türkiye'de keçicilik işletmelerinde oğlaklar genellikle doğal yöntemle yani 2-3 ay süreyle anasının yanında bırakılıp onu emmesini sağlayarak büyütülür. Emiştirme döneminin süresi, işletmeden işletmeye ayrım gösterebilir. Ortalaması 60 gün olarak kabul edilebilir.
Oğlakların Yavrulukta Büyütülmesi
Süt keçiciliğine yönelecek işletmelerde oğlak verimi artacaktır. Bu durumdaki işletmelerde ikiz ya da üçüz oğlakların hızlı gelişmesini sağlamak, yemden yararlanmayı hızlandırmak ve sütten kesimden sonra oluşabilecek stresin etkisini azaltmak amacıyla yavruluk, adı verilen düzenlemelerden yararlanılabilir. Yavruluklarda aynı zamanda temiz ve taze su bulundurulur.
Yavruluktan yararlanılarak uygulanan beslemede dikkat edilecek konular şunlardır;
  • Yavrulukta oğlakların önünde taze ve sürekli yem bulunması çok önemlidir.
  • Asla yavruluk boş bırakılmamalıdır.
  • Oğlaklar, yavruluklara büyütme dönemine geçerken yavaş yavaş alıştırılmalıdır. Aksi durumda, birden bire başlayacak fazla karma yem tüketimi Çelerme'ye (Enterotoksemi) neden olabilir.
  • Yemlikler, su, yağmur, kar gibi istenmeyen etmenlerden korunmalı ve bütün yemlikler karma yem ile dolu olmalıdır.
  • Islak yemler küflü olabilir, bu nedenle yemlikler, sık sık kontrol edilmeli, bozuk yemler varsa yemlikten uzaklaştırılmalıdır.
  • Özellikle karma yemliklerdeki yem akış hızı çok iyi takip edilmelidir.
  • Derin ve eğimli karma yem yemlikler, oğlaklar için bir tehlike oluşturabilir. Bu da oğlaklarda ölüme neden olabilir.
  • Açık yemlikler, oğlak büyütmede kullanılabilir. Ancak yemlikler sık temizlenmeli ve en az günde iki kez doldurulmalıdır.
  • Açık yemlikler kullanıldığında oğlaklar, kim zaman yemliklerin içine girerek idrar ve dışkı yaparlar. Bu durum aynı zamanda yem kaybına neden olur.
  • Yavruluklar, oğlakların gün boyunca bölme içinde gezindikleri suluk, gölgelik ve diğer yapılara yakın olmalıdır. Oğlaklar, özellikle karınları doyurunca zıplama, tırmanma ya da diğer oyun davranışlarında bulunur. Bu amaçla yavruluk yakınlarına ağaç kütük, kaya parçası gibi cisimler konularak oğlakların oynamalarına yardımcı olunur.

Anasız (Yapay) Büyütme
Anasız büyütme, özellikle oğlak veriminin yüksek, buna karşılık keçi sütünün yüksek fiyatla değerlendirildiği ülkelerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkiye'de de süt keçiciliğinin gelişmesine paralel olarak oğlakların büyütülmesinde anasız büyütme devreye girebilir.
Anasız büyütmede oğlaklar, doğar doğmaz analarından ayrılarak, özel biberonlarla, ya da özel emzikli kovalarla elden emzirilir. Bu büyütme yönteminde oğlakların besin gereksinimi ana sütü ya da aynı besin değerindeki ve "yapay süt" olarak adlandırılan özel mamalarla karşılanır.
Bu yöntemde dikkat edilecek noktalar şunlardır;
  • Oğlaklar aç kalmamalıdır,
  • Ağıl iyi bir şekilde havalandırılmalıdır,
  • Ağıl sıcaklığı 12-18 °C arasında tutulmalıdır,
  • Temiz ve sağlıklı bir ortam sağlanmalıdır.
Emiştirme süresi 6-8 hafta ile 10 -12 hafta arasında değişebilmektedir. Emiştirme süresinin ve oğlaklara verilecek günlük yapay süt miktarının belirlenmesinde öncelikle keçi sütü ile yapay sütün, yani mamanın besin değeri ve fiyatı dikkate alınır.
Özellikle keçi sütünün yüksek fiyatla satıldığı yerlerde ve gerekli emiştirme düzeneği olan işletmelerde yetiştiriciler, oğlak büyütmede ana sütü yerine süt ikame yemi de kullanmaktadır. Ancak yapay sütle besleme, özellikle sağlık açısından dikkat ve titizlik isteyen bir uygulamadır. Her emiştirme sonrasında ekipmanların temizliği çok önemlidir. Temizlik ve sağlık koşullarına dikkat edilmemesi durumunda kanlı ishal tehlikesi ortaya çıkabilir. Yapay büyütme yapılan keçicilik işletmelerinde oğlak bölmelerinin alanı, yaşa göre ve oğlak başına altlık kullanılan beton tabanlı ağıllarda 1,8-2,4 m2, ızgara tabanlı ağıllarda ise 0,6-1,2 m2 olarak hesaplanır.
Sağım
Süt keçisi yetiştiriciliğinde, en önemli işlerden birisi sağımdır. Sağım, elle ya da makineyle gerçekleştirilebilir.
Elle Sağım
Keçilerde sağım, yandan ya da arkadan yapılır. Sağım, meme ucundaki birkaç damla süt dışarı akıtıldıktan sonra meme, baş ve işaret parmakları arasında ya da bükülmüş baş parmak dışıyla işaret parmağı arasında sıvazlanarak yapılır. Sağımdan önce oğlağın kısa bir süre anasına bırakılması ya da sağım öncesi masaj, sütün memeden daha kolay salınmasına yardım eder. Sağımda, süt kovasına bir süzgeç konarak, süte gübre karışması önlenmelidir. Keçilerde sağım, genellikle 2-3 dakikada yapılır. Sağım sırasında keçi ürkütülmemelidir.
Makineli Sağım
Keçilerin makineyle sağıma alıştırılması sığırlara oranla daha güçtür. Ayrıca makineli sağımdan sonra memede kalan sütün elle alınması gereği, işçiliği artırır. Sağım makinelerinin, temizlik ve dezenfeksiyonu özen gerektirir. Aksi durumda, çeşitli bulaşıcı meme hastalıklarının sürüde kolayca yayılması yanında sağılan taze sütün daha sağım yerinde enfekte olmasına ve bozulmasına neden olabilir.
Keçilerde Kırkım
Kırkım, kılın elde edilmesi kadar hayvan sağlığı yönünden de önemlidir. Vücudu örten kıl örtüsü, kışın vücuttan ısı kaybına engel olmakla birlikte yazın vücuttaki ısı ayarlamasını güçleştirir. Dolayısıyla keçilerin yılda bir kez kırkılması gerekir. Uygulama, iklim koşullarına göre ilkbahar sonu ya da yaz başında yapılır. Kırkımda hayvanların yaralanmasını önlemek ve kırkımın düzgün yapılması esastır. Kırkım işinde, ülkemizde çoğunluk “kırklık” adı verilen basit makaslarla yapılmaktadır. Ancak bunun yanında çeşitli tipleri olan kırkım makineleri de kullanılmaktadır.
Vücut Bakımı ve Temizliği
Süt tipi keçilerde vücut temizliği, meme ve tırnak bakımı önemlidir. Süt tipi keçilerin günde 1-2 dakika tımar edilmesi, onların temizlenmelerini ve bakıcılarına alışmalarını kolaylaştırır. Tımara keçinin boynunun yan taraflarının sert kıllı bir fırçayla taranması ile başlanır. Tımar sırasında fırçaya kısa hareketler yaptırmak kopmuş kılların, çamur ve pisliklerinin daha iyi temizlenmesini sağlar.
Meme Bakımı
Sağmal keçilerde sağımdan önce ve sonra memenin yıkanması ve olanak varsa antiseptik bir sıvıyla temizlenmelidir. Meme başlarının kuruyup çatlamalarını önlemek için antiseptik sağım pomatları kullanılmalıdır. Keçilerde, normal meme başları dışında anormal meme başları da görülebilmektedir. Kalıtsal bir kusur olarak ortaya çıkan bu oluşumların kimi basit bir deri uzantısı kimileri de bir süt salgı beziyle bağlantılı olabilir. Böyle meme yapısına sahip olan keçilerin damızlıktan çıkarılmaları gerekir. Bu meme başları basit bir eğri makasla kesilip uzaklaştırılabilir. Ancak asıl meme başlarının hemen yanında olanlarının uzaklaştırılması zorunlu olsa da kesilmeleri durumunda asıl meme başı zarar görür.
Tırnak Bakımı
Uzun süre meraya çıkmayan süt keçilerinin tırnakları uzayabilir. Bu durum hayvanın hareketini güçleştirir ve çeşitli duruş bozukluklarına neden olabilir. Özellikle tekelerin arka ayak tırnaklarının uzaması aşımda büyük güçlükler yaratır. Bu nedenle zaman zaman uzayan tırnakların kesilmesi gerekebilir. Tırnak kesimi, tırnak bıçağı ya da makası aracılığıyla yapılır. Keskin bir bıçak ile de tırnak kesimi kolaylıkla yapılabilir. Tırnak kesiminde dikkat edilmesi gereken konu, canlı tırnak dokusunun zedelenmemesi ve tırnağa rahat yürümeyi sağlayabilecek düzgün şeklin verilmesidir. Tırnak kesme sırasında hayvanlar elden geçirilirken görülecek diğer yara ve apseler de antiseptiklerle dezenfekte edilmelidir.

Oğlaklarda Boynuz Köreltme
Süt tipi oğlaklarda, boynuz köreltme sıklıkla yapılması gereken bir uygulama olarak karşımıza çıkar. Oğlakların ileride boynuzlu mu yoksa boynuzsuz mu olacağı doğumdan hemen sonra boynuz düğmelerine bakılarak anlaşılabilir. Boynuzsuz oğlakların başındaki kıllar, boynuzlu oğlaklara göre çok daha düzgündür. Boynuz yerlerindeki kıllar kesildiğinde boynuz düğmeleri görülebilir. Kılsız küçük alanlar gözlenebilir. Boynuz düğmeleri gözlenen 3-4 günlük yaştaki oğlaklarda boynuz köreltme, kimi kimyasal maddeler ile ya da dağlanarak yapılabilir.
Oğlaklarda Koku Bezi Köreltme
Tekelerde koku bezlerinin saldığı koku, keçi ürünlerini olumsuz yönde etkiler. Özellikle çiftleşme mevsiminde tekelerin kokusu daha belirgindir. Bu durum sütün kokmasına neden olur. Bu nedenle ileride teke olacak oğlaklarda boynuz köreltme ile birlikte koku bezleri de kolaylıkla köreltilebilir. Oğlakların koku bezleri boynuz düğmelerinin hemen arkasında ve boynuz düğmelerine göre birbirlerine daha yakındır. Koku bezlerinin bulunduğu yerler parlak, kalın ve koyu renkli bir deri tabakası görünümündedir. Bu bölgedeki deri, çiftleşme mevsiminde daha kalın ve buruşuk bir görünüm almaktadır. Boynuz köreltme sırasında boynuz düğmesi etrafındaki kıllar kesilirken koku bezleri üzerindeki kıllar da kesilerek dağlama yapılabilir. Dağlama işlemi 10 saniyede tamamlanmalıdır.
Eneme, Burma( Kastrasyon )

Keçi yetiştiriciliğinde enemenin en önemli amacı, damızlık dışında kalan tekelerde eşeysel işlevlerini durdurarak, eşey hormonlarının etkisiyle meydana gelen ve ete sinen kokunun yok edilmesidir. Tekelerin enenmesi çeşitli şekillerde yapılmakla birlikte, en çok uygulananı kuru enemedir. Kan damarlarının boğulmasıyla beslenemeyen teke yumurtalıkları (testisler), bir süre sonra gelişemez ve işlevini yerine getiremez. Teke yumurtalıklarının boğulması işinde ya Bordizzo pensi, ya da teke yumurtalıklarının dibine geçirilen lastik halkalar kullanılmaktadır. Lastik halka uygulaması, elastratör adı verilen bir aygıt yardımıyla birkaç haftalık erkek oğlaklarda yapılır. 

Sağmal İneklerin Bakım ve Beslenmesi

Sığırlar genellikle ekonomik bakımdan kaba yeme dayalı beslenmeye çalışılmalıdır. Kaba yemle karşılanmayan eksik besin maddeleri konsantre yemlerle tamamlanmalıdır. Ancak süt sığırlarının besin maddesi gereksinimlerinin bir çok faktöre göre değişiyor olması, yem maddelerinin ise besin maddeleri kapsamları ve çeşitli özellikleri bakımından çok değişiklik gösterebilmeleri rasyon dengelenmesini zorlaştırmakta ve bazı temel bilgileri zorunlu hale getirmektedir.
Dengeli bir rasyonun önemi.
Eğer rasyon iyi bir şekilde dengelenmemiş ise bu gibi rasyonlarla beslenen inekler bazı besin maddelerini gereğinden fazla ya da yetersiz alıyor olabilir. Bazı dengesizlikler ciddi verim kayıplarına yol açabildiği gibi düzeltilmezse ölümlere de sebebiyet verebilir.
Dengesiz rasyonla beslenen sürülerdeki hayvanlar hiç bir zaman genetik kabiliyetlerini yansıtamaz. İneklerin genetik kabiliyetleri arttıkça rasyon dengesizliklerine daha duyarlı olduğu unutulmamalıdır.

İyi bir rasyonun kriterleri.
Hayvanın cinsiyetine ve yaşına göre besin maddesi gereksinimleri; hayvanın yaşama payı, büyüme, gebelik ve verimi (süt, süt yağı, süt proteini, laktasyon dönemi)  gereksinimlerinin toplamından oluşur. Rasyon aşağıda belirtilen özelliklere sahip olmalıdır
1-Hayvanın gereksinim duyduğu besin maddeleri;
a) Su (içme suyu).
b) Enerji kaynakları: Uzun lifli karbonhidratlar; geviş getirmeyi uyarırlar ve sindirim kanalından geçişi düzenlerler. Lifsiz karbonhidratlar; nişasta ve şeker gibi kolay eriyebilir enerji konsantreleri veya yağlar; enerji gereksinimini karşılamak üzere veya esansiyel yağ asitleri kaynağı olarak kullanılabilir.
c) Ham protein: işkembede parçalanan proteinler, işkembede parçalanmayan proteinler, protein yapısında olmayan azotlu bileşikler
d) Mineraller: makro mineraller (vücut ağırlığı kg başına 50 mg üzerinde) ve mikro mineraller (vücut ağırlığı kg başına 50 mg'ın altında) olarak ikiye ayrılır. Makro mineraller arasında sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor, klor, kükürt ve magnezyum, mikro mineraller arasında da demir, flor, iyot, selenyum, krom, manganez, bakır, çinko ve bor bulunmaktadır
e) Vitaminler ( A, D, E, K  ile C ve B Complex)
            2-Hayvanın yiyebileceği ve gereksinimleri karşılayabilecek kuru madde miktarı tespit edilmelidir.
Yem hakkında aşağıda belirtilen özeliklerin bilinmesi gerekir.
Yemin kuru madde kapsamı.
Yemin kuru madde kapsamı bir taraftan o yemin besin maddesi ve enerji yoğunluğu hakkında bilgi verirken, diğer taraftan rasyonda ne kadar yer alabileceği konusunda da fikir sahibi olmamızı sağlar. Örneğin yaş şeker pancarı posasını ele alırsak kuru madde kapsamı % 10 a kadar düşebileceğinden, besin maddeleri ve enerji kapsamının kuru madde esasına göre orta derecede, fakat doğal halde ise oldukça düşük olduğu görülecektir. Bu durumda eğer yüksek verimli bir ineğin gereksinimlerinin önemli bir kısmı bu yem maddelerinden karşılanmaya kalkışıldığında hayvanın rumen kapasitesinin yeterli olmayabileceği açıktır. Yemlerin kuru madde kapsamları aynı zamanda konsantre yemler için hammadde depolama olanakları ve hangi hammaddelerin tüketimine öncelik verilmesi gerektiği hakkında da yol gösterici olabilir.
Yem maddelerinin ham protein kapsamı.
Geviş getiren hayvanlarda her türlü azotlu maddeden işkembedeki mikro organizmalar tarafından protein üretiliyor olsa da yüksek verimli ineklerde işkembede üretilen protein miktarı gereksinimin tümünü karşılayamayabilir. Bu durumda rasyonda işkembede parçalanmayan protein oranının % 6 ve daha üzerinde olması istenir. Laktasyondaki ineklerde rasyon ham proteininin üre gibi protein yapısında olmayan azotlu bileşiklerden gelen kısmı toplam protein azotunun 1/3’ ünü geçmemelidir.
Kaba yemle ilgili faktörler.
Kaba yemler; işkembedeki mikroorganizmalar ve asitliğin düzenlenmesi, geviş getirme ve tükürük salgısını artırması gibi yaşamsal fonksiyonlar nedeniyle tüm büyükbaş hayvanlar için elzem bir besin madde kaynağıdır. Kaba yemin kalitesi düştükçe toplam rasyonda daha fazla konsantre yem kullanılması gerektiğinden, bu durum süt bileşimi ve hayvan sağlığı bakımından olumsuz sonuçlara yol açacaktır.
SamanEnerji katkısı eksi ve protein katkısı (verim payı) sıfır olarak kabul edilir. Kaba yemlerin yokluğunda bir başka deyişle çok zor durumda kalındığında işkembeyi dolu tutmak ve geviş getirmeyi garanti altına almak için kullanılır. Yemde kalitesiz bir kaba yem olan samanın miktarı artıkça kesif yeme olan ihtiyaç ve yem masrafı oldukça artar. Samanı altlık olarak kullanmak veya melas ve hububat kırmaları ile karıştırıp silaj haline getirerek besin değerini artırmak en akıllıca yöntemdir.
Kaba yemle ilgili şu faktörlere dikkat edilmelidir:
Ø  Biçildiği vejetasyon dönemi,
Ø  Fiziksel formu,
Ø  Depolanma koşulları ve süresi,
Ø  Kaba yem maddelerinin bölgede kolay elde edilebilir olması,
Ø  Kaba yemin kapsadığı besin maddelerinin birim fiyatları göz önünde bulundurulmalıdır.
Kaba yem fiyat hesap edilirken 1 kg saman, 1 kg yonca fiyatı değil, 1 kg sindirilebilir selüloz fiyatı esas alınmalıdır. Arazilerde biçim zamanın tespitinde mümkünse laboratuar analizlerinden faydalanılmalıdır.
Süt Yağını Etkileyen Faktörler;
Çok sayıda araştırma, normal oranlarda süt yağının üretilebilmesi için işkembede yemlerin sindirilmesi sonucu meydana gelen uçucu yağ asitlerinin  % 65’inin asetik asit % 20’sinin propiyonik asit ve  % 15’inin bütirik asitten oluşması gerektiğini ortaya koymuştur. Süt yağının memede üretilmesinde başlıca asetik asit kullanılır. Çok az miktarda da bütirik asit kullanılmaktadır. İşkembede üretilen asetik asit miktarının çok olması süt yağının da istenilen düzeyde olmasını sağlar. İşkembedeki uçucu yağ asitleri kompozisyonu ise rasyonun bileşimi, yemlerin fiziksel şekli gibi birçok faktörden etkilenmektedir.
Yemlerin rasyona giren miktarını sınırlayan faktörler: Hayvanın sindirim sistemi üzerine olabilecek ishal yapıcı etkileri nedeni ile kepek ve melasın konsantre yemde % 20, toplam rasyonda  %15 ten fazla bulunması istenmez. Yine yağ kapsamları bakımından da bir çok yem maddesi dikkate alınmalıdır. Bir çok tahılın da yağ kapsamları itibarı ile süt yağını olumsuz etkilediği unutulmamalıdır.
            Kaba ve konsantre yem oranı: Genel bir kural olarak, kabul edilebilir düzeylerde süt yağ oranını elde edebilmek için rasyonun kuru maddesinin % 50 veya daha fazlasının kaba yemlerden oluşması gerektiği ve yine rasyonda en azından % 17 oranında ham selüloz bulunması gerektiği bildirilmektedir. % 60 – 65 oranında kaba yem veya % 17-20 oranında ham selüloz içeren bir rasyonla hayvanın genetik kabiliyetinin üst sınırına yakın düzeyde süt yağı elde edilmesinin mümkün olacağı iddia edilmektedir.
            Konsantre yemin öğütülmesi: Çok ince öğütülmüş ya da çok ince öğütülerek peletlenmiş konsantre yemleri yiyen ineklerin süt yağı oranlarının, taneleri kabaca kırılarak veya ezme haline getirilerek hazırlanmış konsantre yemleri yiyen ineklerinkine göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. Serbest yemleme sistemlerinde peletlenmiş yemlerin sıkıştırma özelliği sayesinde hayvanlar kaba yeme oranla daha fazla tane yem tüketmekte bu nedenle de süt yağında bir azalma meydana gelebilmektedir.
            Kaba yemlerin öğütülmesi ya da peletlenmesi:  Kuru otların peletleme ya da herhangi bir nedenle çok ince doğranması ve yine silajların çok ince kıyılmış materyallerden hazırlanması,  kaba yemlerin işkembeden geçiş hızını çok artırması ve sindirimlerinin düşmesi nedeniyle süt yağ oranı üzerine olumsuz etki yapmaktadır. Karıştırıcı – dağıtıcı romörklerin kullanım kılavuzuna göre kullanılmamaları halinde, lüzumsuz karıştırma ve kesme işlemi sonucunda çok ince kıyılan kaba yemler adeta çamur haline gelmekte ve selüloz değerleri yok olmaktadır.
Yine çok iri partiküller halinde olan kaba yemleri hayvanlar yeterince tüketmediğinden asidoza yakalanacağı unutulmamalıdır. Rasyondaki kaba yemin kuru madde bazında en az yarısının biçim uzunluğu 5 cm den fazla olmalıdır.
Kaba yemler patoz samanı gibi çok ince kırılmış yemlerden oluşmamalıdır. İnce yemler hayvanların geviş getirmelerini azaltır, dolayısıyla da tükürük salgısı azalmış olur. Bu durum ineklerde işkembe asitliğinin artmasına ve yemlerden iyi yararlanılmamasına neden olur.
            Selüloz düzeyi: Rasyonun tavsiye edilen minimum selüloz düzeyi  % 17 dir. Bu oranda ham selüloz düzeyini sağlayabilmek için hayvanın canlı ağırlığının % 1,0 – 1,5’i oranında kaba yem içermesi gerekir. Süt yağına sadece selüloz miktarı etkili olmaz.
            Konsantre yemin kompozisyonu:  Konsantre yemde tane mısırın oranı % 50’yi, toplam rasyonda ise kuru madde bazında % 35’i geçmemesi gerekir. Soya işleme tesisleri ve turunçgiller posaları süt yağının artmasını teşvik eder. Tahıl karışımındaki buğday miktarı ise % 25 ile sınırlandırılmalıdır. Mevcut bilgiler ışığında işkembenin normal fonksiyonlarını sürdürebilmesi için kolay eriyebilen karbonhidratların oranının rasyonda % 35’i geçmemesi önerilmektedir.
            Yemleme sıklığı: İneklere; mümkünse kaba ve kesif yemler homojen bir şekilde karıştırılarak,  sürekli olarak homojen yem tüketme imkanı sunulmalıdır.  Hayvanın devamlı yiyebileceği şekilde yemleme yapılması işkembe şartlarının daha değişmez kalmasını sağlayarak süt verimi ve bileşimine olumlu katkıda bulunacağı unutulmamalıdır.
Tampon etkili yem katkıları:  Sodyum bikarbonat ve magnezyum oksit gibi yem katkı maddeleri süt yağında artışa neden olur. Ancak bunların etkileri yeterli kaba yem verildiği ve süt yağını etkileyen çok ekstra durumların olmadığı zamanlar görülür.
Yeşil çayır ve merada otlatma ya da biçilmiş taze yeşil yem yedirilmesi:  Bu gibi taze kaba yemleri alan ineklerde kaba yemdeki selüloz oranının düşük olması ve aynı zamanda da süt veriminde görülen artış nedeniyle süt yağında azalma görülür. Bu nedenle meraya çıkan hayvanlara kuru kaba yem takviyesi yapılmalıdır.
Doymamış yağların ve by-pass yağların yedirilmesi: Özellikle doymamış yağlar işkembedeki sindirimde önemli ölçüde değişikliğe neden olarak süt yağını düşürür. Rasyondaki toplam yağ kapsamı % 6-7 yi geçmemelidir. Buna karşın don yağı, bay-pass yağlar ve kırılmamış bütün pamuk tohumu süt yağında artışa neden olacaktır. Bütün pamuk tohumu ya da tam yağlı soyanın süt yağına olumsuz etkisini önlemek için günde hayvan başına 2.5-3.0 kg’dan fazla verilmemelidir.
Yemdeki protein düzeyi: Toplam rasyonda ham protein oranının % 15 ve üzerinde olmasının süt verimi ve süt yağ oranı üzerine olumlu etkide bulunduğu bildirilmektedir.
Süt sığırları istedikleri her an içilebilir bol temiz suya ulaşabilmelidir.
Günde 25-30 litre süt veren 600 kg ağırlığındaki bir süt ineğinin günlük su tüketimi 75-100 litreye kadar çıkabilir. Bu nedenle süt inekleri kolayca içilebilir suya ulaşılabilmelidir.



Laktasyondaki (sağım dönemindeki) ineklerin beslenmeleri.
İneklerin sağım dönemindeki beslenmeleri; süt verimi düzeyleri, kuru madde tüketme kabiliyetleri ve canlı ağırlık kayıpları dikkate alınarak üç döneme ayrılır.
1. Dönem: Doğumdan sonraki ilk 10 hafta (İlk 70 gün),
2. Dönem: Doğumdan sonraki 10-20 hafta (70-140 gün),
3. Dönem: Doğumdan sonraki 20. haftadan kuruya çıkarılana kadar geçen süre.
Birinci dönem (Doğumdan sonraki ilk 10 hafta).
İneğin doğum yapmasını takiben başlayan sağımın bu ilk evresinde iyi bir bakım ve besleme uygulanması inekten bir sağım döneminde (305 gün) elde edilecek toplam süt veriminin en yüksek düzeye çıkmasını sağlar.
Laktasyonun birinci döneminde süt verimini kısıtlayan en büyük problem, hayvanın en yüksek süt verimi düzeyine bu dönemde ulaşmasına rağmen yem tüketiminin yeterince artmamasıdır. Bu nedenle birinci dönemde inek sağlığı ve verimini koruyacak ek tedbirler uygulanmalıdır.
·         Mutlaka iyi kaliteli bir kaba yem kullanılmalıdır. Eğer iyi kaliteli kaba yem olanakları kısıtlıysa kaliteli kaba yemler hayvanların bu dönemleri için ayrılmalıdır.
·         Hayvana yedirilen günlük toplam yemin mümkünse yarısı fakat en az % 40’ını kaba yem oluşturmalıdır. Bu oran kuru madde esasına göre sağlanmalıdır. Silajların yaklaşık 2,5-3,5 kg’ının 1 kg kuru yeme denk geldiği hesaba katılmalıdır.
·         Yem tüketimini artırabilmek için eğer ayrı veriliyorsa konsantre yem günde olabildiğince fazla sayıda öğüne bölünerek yedirilmelidir.
·         Kaba yemin en az yarısı 5’ cm den daha uzun doğranmış olmalıdır. İnce kıyılmış mısır silajı, pancar posası, domates ve elma posaları gibi ince ve lif bakımından zayıf uzunluğa sahip yemlerin kaba kıyılmış 3-4 kg kuru otlarla karıştırılarak verilmesi hem sindirilebilirliği artırır, hem de hayvanın asidozis, mide dönmesi, ayak hastalıkları gibi bozukluklardan korunmasına yardımcı olur.
·         Günlük süt verimi takip edilerek verilecek yem miktarı süt verimine göre ayarlanmalıdır. Bu amaçla doğumu takiben ilk 8-10 günde konsantre yem miktarı yavaş, yavaş artırılarak 8-9 kg’a çıkarılır. Daha sonra süt verimi arttıkça konsantre yem miktarı da günde 500-750 gr artırılır. Bu artış süt verimindeki artış duruncaya kadar ve hayvanın gereksinimleri karşılanıncaya kadar devam ettirilir.
·         Eğer imkan varsa kaba ve konsantre yemler homojen bir şekilde karıştırılarak birlikte verilmelidir.
·         Yüksek süt veriminden doğan enerji ihtiyacını karşılayabilmek için günlük olarak yeme hayvan başına 500 gr kadar yağ ilave edilebilir. Verilecek olan yağın doymuş yağlardan oluşması tavsiye edilir.
·         Hazırlanan rasyon % 18-19 ham protein içermeli ve by-pass protein düzeyi yüksek olmalıdır.
Sığırlarda hatalı/yanlış beslenmeye bağlı olarak özelikle doğumdan sonraki 10 haftada oluşabilecek hastalıklar.
1-      Ketozis: Bu bozukluk yüksek süt verimine sahip ineklerin enerji bakımından eksik beslenmesi ve bunun sonucu da enerji eksikliğini telafi etmek amacı ile vücuttaki yağların aşırı kullanılması sonucu meydana gelir. Hayvanların doğumdan önce aşırı yağlandırılmaları, hastalığı hazırlayıcı rol oynar. Bir ahırdaki ineklerin tümüne verimine bakılmaksızın aynı miktarda yem verilmesi, bu durumu oluşturan başlıca etkendir. Bu şekilde besleme ineklerin doğuma yakın süt verimlerinin aşırı düştüğü dönemde fazla yem almaları nedeni ile yağlanmalarına, doğumdan sonra ise eksik beslenmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle ahırdaki ineklerin süt verimleri belirli aralıklarla tespit edilerek her hayvan verim düzeyine göre farklı beslenmelidir. Ketozise yakalanan hayvanlarda süt verimi hızlı bir şekilde azalır ve yem tüketimi düşer. Hastalığın ileri derecesinde hayvanın aşırı sinirli, huzursuz olduğu dişlerini gıcırdattığı ve kalkmak istemediği gözlenir. Nefesinde aseton kokusu hissedilir. Hastalık ölüme kadar gidebilir. Hastalıktan korunmak için laktasyonun ilk dönemi için yukarıda belirtilen kurallara dikkat edilmelidir. Türkiye’de ileri derecede olmasa da doğumdan sonra süt veriminde hızlı düşüşle ve yem tüketiminde azalma ile karakterize olan şekline oldukça yaygın rastlanmaktadır. Bu nedenle hayvanın kapasitesine göre bir laktasyon döneminde en yüksek süt verimi alabilmek için, işletmedeki hayvanları bireysel performansına göre beslemek çok önemlidir.
2-      Asidozis: Bu hastalık ineklerin doğumdan sonra süt verimlerinde meydana gelen hızlı artış nedeni ile yeterli alıştırma dönemi sağlanmadan, verilen konsantre yemin hızla artırılmasından kaynaklanır. Bu nedenle konsantre yem artışları günde 500-750 gr’ı geçmemelidir. Asidozisin diğer bir nedeni de kaba yemin lifli yapısal kısmının yetersiz olmasıdır. Bu durum göz önüne alınarak verilecek kaba yemin yarısının 5 cm den uzun kıyılmış olması sağlanmalıdır. Patoz samanı gibi ince kıyılmış kuru otlar, ince kıyılmış mısır silajı, pancar ve domates posası gibi yapısal bakımdan zayıf olan kaba yemler geviş getirme ve tükürük salgılanmasını yeteri derecede uyarmadıkları için klinik veya hafif asidozis oluşumuna neden olurlar. Bu hastalıkta sindirim sistemi bozulur, ishal, işkembede şişkinlik, yem tüketimi ve süt veriminde azalma görülür. Asidozlu hayvanlar ayak hastalıklarına yatkındır.
3-      Süt humması (Hipo Kalsemi): Daha çok üçüncü sağım dönemini aşmış yüksek verimli ineklerde, doğumdan sonraki dönemde ağız sütü ve süt ile fazla miktarda kalsiyum harcanması sonucu meydana gelen ve hayvanın doğumdan sonra yatıp kalkamaması ile karakterize bir hastalıktır. Kuru dönemin sonlarına doğru hayvanlara yüksek miktarda kalsiyum verilmesi ve doğumdan sonra da kalsiyum bakımından eksik besleme hastalığın hazırlayıcı sebeplerindendir.
4-      Mide Dönmesi: Daha çok yetersiz, ya da yapısal bakımdan zayıf kaba yem yedirilmesi sonucu oluşan sığırların son kısımdaki midelerinin (abomasum) dönmesi ya da yer değiştirmesi ile karakterize bir hastalıktır. İştah kaybı, süt veriminde düşüklük, sindirim sisteminin hareketlerinin durması görülen başlıca belirtileridir. Otların taze olduğu dönemde meraya çıkarılan hayvanlarda başka kaba yem verilmemesi de sebep olabilir. Bu gibi merada otlayan hayvanlara mera dönüşü kaba kıyılmış kuru otlar verilmelidir. Tedavi edilemezse zehirlenme sonucu ölüme kadar ilerleyen bir hastalıktır.
Yanlış veya eksik beslenmeye bağlı oluşan beslenme hastalıklarından korunmak için veteriner hekiminizle birlikte işletmeye özgü yemleme programı yapınız.
İkinci dönem (Doğumdan sonraki 10-20 hafta);
İkinci dönem süt verimindeki artışın duraklayıp yavaş, yavaş azalmaya başladığı dönemdir. Bu dönemdeki azalmanın olabildiğince yavaş olması büyük ölçüde ilk dönemde iyi bir bakım ve besleme uygulanmasına bağlıdır. Laktasyonun ikinci döneminde de kaba yemin mümkün olduğu kadar kaliteli olması ve süt veriminin takip edilerek süt verimine göre rasyon düzenlenmesi büyük önem taşımaktadır. Bu dönemde süt verimi yüksek olsa da hayvanın yem tüketimi de yükselmiştir, böylece ineğin enerji ve besin maddeleri gereksinimi rahatlıkla karşılanabilir.
Laktasyonun bu döneminde de ilk dönemdeki kurallara dikkat etmek gerekir ve dikkat edilmediği takdirde aynı beslenme bozukları oluşabilir.

Üçüncü dönem (Doğumdan sonraki 20. haftadan kuruya çıkıncaya kadar).
Laktasyonun üçüncü dönemi hayvanın bakım ve beslenmesinin en kolay yürütülebildiği dönemdir. Çünkü yem tüketimi artık belirli bir düzeyin üzerindedir ve süt verimi hızla azalmaktadır. Bu dönemdeki problem hayvanın besin maddesi ve enerji gereksinimlerinin karşılanamaması değil,  hayvanın aşırı beslenmesi ve yağlandırılmasıdır. Bu nedenle ineğin süt verimi çok iyi takip edilmeli ve süt verimi azaldıkça verilen yem miktarı da azaltılarak hayvanın yağlanması önlenmelidir.
Süt veriminde devamlılığı sağlamak açısından vücut depo yağlarının kontrolü oldukça önem taşımaktadır. Vücutta yağın depolanması kadar depolanan yağların hızlı bir şekilde mobilize olması ketosiz, yağlı karaciğer, abomasum deplasmanları vb birçok metabolik hastalığa ve dölverimi sorunlarına adeta davetiye çıkarmaktadır. Özellikle vücut yağlarının çözülmesi sırasında kanda serbest halde dolaşan yağ asitleri yumurta hücreleri üzerine zehirli etki göstermektedir. Ayrıca enerji yetersizliğine bağlı olarak yumurtalıkların iyi çalışmamasına, dolayısıyla düşük kaliteli yumurta hücresi üretmesine neden olacağı unutulmamalıdır.
Süt ineklerinde beslenme durumunu (negatif enerji dengesi, aşırı yağlı veya aşırı zayıf) değerlendirmek için Vücut Kondisyon Skoru (VKS) en çok kullanılan araçlardan biridir. Bu nedenle sürü takibi yapılırken ineklerin fizyolojik dönemlerine göre vücut kondisyonları göz önünde bulundurularak beslenme programları oluşturulmalıdır.
Hayvanların fizyolojik dönemlerine göre hedeflenen vücut kondüsyon puanları
Fizyolojik Dönem
Vücut Kondisyon Skoru
Doğumda
3,25 - 3,75
Pik Dönemde
2,50 - 2,75
Doğumdan Sonraki 150-200 Günde
3,00 - 3,25
Kuru Dönemde
3,25 - 3,75

Süt veriminde aşırı ya da ani düşüşlerin muhtemel nedenleri;
ü  Süt veriminde görülen ani ve aşırı düşmelerin en yaygın sorumlusu mastitir. Bunun dışındaki faktörlere bağlı düşüşler biraz daha yavaş olurlar.
ü  Zehirli yabani bitki ve tohumların yenmesi, küfler ya da diğer zehirlenmelere bağlı yem tüketiminin azalması,
ü  Konsantre yemin alıştırma uygulamaksızın aşırı miktarlarda yedirilmesi,
ü  Yağ, nişasta ya da yapısal olmayan (melas gibi) diğer karbonhidratların fazla yedirilmesi,
ü  Konsantre yemin hayvanın canlı ağırlığının % 2,5 unu geçmesi ( konsantre yem toplam rasyonun laktasyon pikinde %55-60, normal verim düzeyinde %40-50’den fazlasını oluşturmamalıdır.),
ü  Rasyon dengesizliği ya da eksikliği,
ü  Enfeksiyöz hastalıklar,
ü  Hayvanların verimine göre ayrılarak beslenmediği işletmelerde gelişen ketozis,
ü  Suyun yetersiz veya sağlıksız olması,
ü  Aşırı hava sıcaklığı veya yüksek nem oranı,
ü  İlkbahar aylarında hayvan meraya ilk çıktığında kaba yem olarak kuru otun (kuru madde) tamamen kesilmesi,
Gibi nedenler süt veriminde ani düşüşlere neden olabilir.
Laktasyon döneminin kısa sürmesinin muhtemel nedenleri; Hayvanların aşırı yağlanmaları, özellikle enerji başta olmak üzere yetersiz beslenme, sağım tekniğindeki bozukluklar (hayvan sağım ünitesine girdiğinde 0.5-2 dakika içinde sağıma başlanılmaması, aşırı kalabalık ve sıcak bekleme bölmeleri, sağım makinelerinin ayarsız olması), mastit, sağım sırasındaki müdahaleler (enjeksiyon, kötü davranış gibi stres faktörleri ), kalıtım gibi muhtemel nedenler laktasyon döneminin kısa sürmesine yol açabilir.